Böyle plazada değil de şıkı şıkı, başka yerde çalışsaydım ama sadece sevdiğim taraflarını yapsaydım o işlerin…
Mesela bakkal olsaydım en çok kaşar peynir isteyen müşteriye ‘bu kadar iyi mi abi?’ diye keseceğim yeri gösterir elimle bıçağın sırtından sıkıca bastırıp o kaşarı ikiye bölmeyi isterdim. Müşteri gidince uçlarından kestiğim küflü yerleri de yerdim. Veya ver ordan 1 kilo baldo pirinç dediğinde daldırıp küreğimi çuvala o bir kiloya gelene kadar tartıdaki oynamaları seyrederdim. Veya biraz para yapıp da almışsam bi salam kesme makinası 150 gram macar salam keserken o salamların tek tek diğer tarafa düşmesini severdim. Herşey veririm de beyaz peynir olmaz, sulu sulu o tenekeye elimi sokmam bak ama.
Manav olsaydım en iri, en kırmızı elmaları elbezimle parlatıp üstüste dizmeyi isterdim kule gibi. Bi de dükkanın önünü ıslamayı, toz kalkmasın diye. He bi de elimdeki kirazları koyarken tartıya kilosu olduğu halde bir avuçta benden koyardım.Akşam olunca o kadar meyve sebzeyi içeri taşıyamam ama.
Kasap olsaydım böyle etin yağlı kısımlarını en ince bıçağımla zırt zırt kesip ayırmak isterdim. Etleri o makinenin içine atıp çekmeyi hatta en güzeli çıkan kıymayı avcumla alıp tekrar içine atıp 2 kere çekmeyi isterdim. En güzeli de kalın yağlı kağıda sarardım çıkan kıymayı. Kemikleri de ikiye kırıp ‘bunları da koydum abla çorba yaparsın’ derdim. Dükkanın vitirini güzel olsun diye kuzunun kıçına karanfil takmam ama.
Balıkçı olsaydım isterdim biri 4 kilo falan hamsi alsın, ben de iki elimle böyle doldurim avuç avuç. Torbaya değil ama kesekağıdına. O kadar hamsiyi ben ayıklamam ama.
Kuruyemişçi olsaydım en çok kapının önünde sarı leblebi kavurmayı isterdim. Sigara isterken bir müşteri gözüm yukardaki 37 ekran televizyonda olurdu hep. Algida dolabının önündeki çocukların abi max var mı, ama çilekli, ama hediyeli falan demelerine dayanamazdım ama.
Kırtasiyeci olsam elinde uzun listesiyle bi öğrenci gelsin isterdim. Listeyi alıp şöyle gözlüğümün altından baktıktan sonra merdiveni çekip üst raftan üç ortalı kareli harita metod defterini alim isterdim. Kokulu silgileri de koklayıp verirdim. Kamyonetle dükkana gelen eşek gibi ağır fotokopi kağıtlarını depoya taşımam ama.
Pazarda sebze satsaydım para üstü vermek için iki elimi birden önlüğüme sokup o kağıt paraların arasından onluk yirmilikleri bulup vermeyi isterdim. Bi de kesekağıdını elime alıp ağzını açmak için böyle hızla sallayıp pat diye açmayı işin artistliği olarak. Kışın yağmurda, çamurda, soğukta tezgahı açmam ama.
Böyle balık kuş satan dükkanlar var ya. Orda olsam kepçeyle japonları, lepistesleri yakalayıp naylon poşete koymak güzel olurdu cup diye. Akvaryum pislenirse ben temizlemem o küçük bokları ama.
Terzi olsaydım elime alıp o küçük sabunu kumaşı çizmek isterdim elimde yüksüğüm. Düdük gibi yaparım pantolonu diye paça boyu almazdım ama.
Turşucu olsaydım ki en çok onu isterdim. Lahanayı tahta tezgaha atıp katır kutur kesmek, elimle sivri biberlerin olduğu cam kavanozun içine dalıp bi avuç almak, acılı suyla poşeti ağzına kadar doldurup en sonunda ipi dolayıp torbayı havada döndürerek bağlamak isterdim. Turşudan başka dükkanın önünde köyden geldi falan diyip asma yaprağı satmazdım ama.
Esnaflık güzeldir, herkesi tanırsın, herkes seni tanır. Sohbet vardır, dostluk vardır.
En güzeli de bazı şeyleri hiç yaşamazsın. Çırağıyla performans görüşmesi yapan bir bakkal, size en güzel eriğimi veriyor olacağım diyen bir manav, keçi eti satmayı 2. Fazda ele alacağız diyen bir kasap, size yeni kornişon fiyatlarımızı mail atmıştım ama görmemişiniz herhalde diye laf sokan bir turşucu, akşam saatlerinde ‘SeferTassı’nda arkadaşlarla Sangria keyfiiii’ diye facebook’a post atan terzi göremezsiniz.
Plazada çalışmasaydım, koyardım kapıya tabureyi, müşteri gelene kadar çitlerdim ‘daha tuzlu’ çekirdeğimi. Hayat ööle geçerdi iki cümle arasında; hayırlı işler, iyi günler.
vowwww!!
Super olmus bu yazi, kalemine saglik! En cok karanfile guldum:)
Gerçekten İnsanı Eski Zamanlara Götüren Bir Yazı Olmuş.Yüreğinize , Kaleminize Sağlık…
Yine muhteşem olmuş. Okurken her bir satırını gözmün önünde canlandırdım ve büyük bir keyifle okudum, gülümseyerek:) bunları yapmaktan kim keyif almaz ki, emeklerinize sağlık…
Bu yaziyi plazada yasayan ve en pahali cantasini koluna takarak gelen, hayati ‘SeferTassı’nda arkadaşlarla Sangria keyfiiii’ sanan, son paragrafta yazdigin gibi yasayan insansilar okudugunda anlasin isterdim.
Cok guzel yazmissin, tesekkur ederim.
Emekli olmaya şurada ne kaldı? Yazın mesela Avşa’da küçük bir bakkalın ya da manavın önünde ayakların tabii ki çıplak, çekirdek çitletip esnaflık da yapar en güzelinden muhabbet de edersin sen inanıyorum :))
Şaka bir yana çokk güzel yazı olmuş, ellerine sağlık! 🙂
“Erik veriyor olacağım” iyiymiş.
Tüm bu dükkanlarda girdim çıktım sayende, bu nasıl bir gözlem ve aktarım kabiliyetidir, çok keyif aldım ıkurken
Esnafa da sorsan, onlar da soyle der herhal: plazada calismak isterdim, her ay maasim belli olsun, janti geziyim, kravatla dolasayim mahallede sokakta havam olsun.
Yoneticiyle toplanti istemem ama. Tavla olabilir. 😉
Hayat boyle bisey.. Neye sahipsen birsey eksik, her tercih bir vazgecis..
Okuduğum yazıları çok nadir bitiririm , sıkılırım genelde bırakırım okumayı.
Yazını okurken geçmişte yaşanmış, okurken yüze güzel bir tebessüm katan olayları gördüm.okumaktan zevk aldığım bir metin oldu. Daha uzun bir metinde olsa sıkılmadan okurdum. Teşekkürler.
hepsi bir yana, “işlerin sevmediğin tarafları” tespitleri çok iyi!
Gozlemlemeniz super….! Cok etkilendim buyuk bir keyif ve tebessumle okudum. Elinize saglik…
Süreyya Bey ayrılsa bu kadar etkilenmezdi şirket… Yolun açık olsun…
Yazilar yaşanmış gibi etki yapiyor. Cok dogal ve samimi. Bu arada biz de ev duvarlarina yumurta atardik 🙂 Tesekurler.
Hep diyodum bir sanatci ruhunuz var diye etrafimfakilere. isimiz isyerimiz bu kadar guzel anlatilabirdi plaza ruhuyla
Abi ben esnaflığın, Özellikle sabah dükkanın önüne atarsın ya sandalyeni , yerler hafif ıslak, cayın gelir gazete okuyup, yan komşu sulu berberin muhabbetini özledim. Ben Dükkanı açmış siftah beklerken , insanlar koştura koştura işe gidişlerini izlemeyi özledim. Şimdi en çok eylül cafe’de kaşarlı tost kemirip, bahçede çay sigara, plaza muhabbeti.
Ben de o mevsimlik el arabası ile SATIS yapanlardan olsaydım. Esnaf oldugun mahalleden geçerken soğuk fruko alsaydım et dolabı gibi olan alt tarafta duran soğuklardan. Önce nohut satsam sonra igde. Haziran gibi süt Mısır.sonra leblebi tozu keçi boynuzu kırık leblebi vs vs yırtık terlik patlak top para etse.emmi oğlum eskici olsa al elbiseyi ver leğeni.amca oğlum hurdacı olsa. Hurdalar alırım hanim dese… Ah be Yusuf ahh
Okurken yüzümde tatlı bir tebessüm oluştu. Tam benim kafa ya 🙂
Çok beğendim yazıyı. .Yüreğine , kalemine sağlık..Yusuf bence sen kesinlikle yazma yeteneğini kullan bu keyifli yazılarini daha sık okuyalim.Seni tanıdığım için şanslıyim..Teşekkürler
Kalemine sağlık abi. Yine duygu yükledin bu bedenlere..
E şu an sizi tutan ne? Yapın madem öyle?
Güzel bir yazı olmuş elinize sağlık da aksiyon almıyorsunuz… 🙂
Infoday’ler daha sıkıcı gececek desene 🙂
Plaza insanı olup kendi işinin hayrı ve bereketi ile uğraşmaya hasret çok kişiye hitap ediyor bu yazı, ellerinize sağlık.
Güzel yazı olmuş, elinize sağlık.
Fakat öyle yapmayın, çünkü o mutlu insanlar hep Ak Parti’ye oy veriyor..
https://www.youtube.com/watch?v=7fvmgoC7BEE
🙂